İçindekiler
Doğal Bal Nasıl Olur? Balımıza Neden Bu Kadar Çok Güveniyoruz?
Bir balın kaliteli ve doğal bal olabilmesi için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekir. Bunlardan birincisi doğadır. Ne kadar çok çiçek türü varsa ve bu çiçekler içinde ne kadar çok kaliteli nektar barındıran endemik tür varsa bal o kadar kaliteli olur. Arıcılık yaptığımız bölge Türkiye coğrafyası içinde çok özel bir bölge olan Melet Havzası içindeki Mesudiye bölgesidir.
Aşağıdaki haritalarda kırmızı daire içindeki bölgeye denk gelen Mesudiye, Avrupa-Sibirya ve İran-Turan Fitocoğrafya alanlarının kesişim bölgesindedir. Ayrıca Avrupa-Sibirya Fitocoğrafya bölgesi Ökşin ve Kolşik Flora olmak üzere 2’ye ayrılır. Ökşin ve Kolşik bölgelerde farklı bitki türleri vardır. Bu iki flora arasındaki sınır da Mesudiye’den geçen Melet Irmağı’dır. Böyle bir kesişim bölgesinde yer alması Mesudiye doğasında birçok çiçek türünün yetişmesini sağlamıştır.
Aşağıdaki haritada Türkiye’nin Fitocoğrafya bölgelerini görebilirsiniz.
Yine aynı nedenden dolayı Mesudiye doğası birçok endemik türü de barındırmaktadır. Aşağıdaki haritada bölgelere göre endemik türler gösterilmiştir. Mesudiye 3 flora bölgesinden türler barındıran özel bir bölgedir.
EL DEĞMEMİŞ DOĞA
Mesudiye’nin doğal bal ve arı ürünleri üretmek için bir diğer avantajı da el değmemiş doğasıdır. Bölgede sanayi tesisleri yoktur. Bölge ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Son yıllarda kentlere göçün doruk noktasına ulaşmasıyla köylerde tarım ve hayvancılık yapan kişi sayısı da çok azalmıştır. Mesudiye köyleri kışın neredeyse boş kalmaktadır. Havaların ısınmasıyla emekliler köylere gelmektedir. Bölgede hayvancılığın azalması, yılın bir bölümünde bölgenin neredeyse boş kalması meralarda daha çok çiçek yetişmesine ve bölgedeki insan etkisinin minimum seviyede olmasına katkı yapmaktadır.
Emekliler köye geldiklerinde bahçe ve bostan yapmaktadırlar fakat kimse zirai tarım ilaçları kullanmadığı için yapılan ufak çaplı tarım faaliyetlerinin arılara zararı dokunmamaktadır.
ARICILIK FELSEFEMİZ
Doğa ne kadar güzel olursa olsun, ne kadar fabrikalardan, zirai tarım bölgelerinden uzak olursa olsun doğal ve kaliteli bir bal için yeterli değildir. Arıcılıkta hastalık ve zararlılarla mücadelede kullanılan kimyasal ilaçlar arı ürünlerinde kalıntı bırakmaktadır.
Özellikle zararlı mücadelesinde kullanılan bazı ilaçlar “zehir” olarak geçmektedir. Zehirin dozu az olduğu için arı üzerindeki zararlıyı öldürmekte fakat arıyı öldürmemektedir. Bu zehirlerin arıları öldürmese de olumsuz etkilediği bilimsel olarak sabittir.
Bizim arıcılık felsefemizde önceliğimiz müşteri değil arıdır.
Bu yüzden önce arılar için kimyasal mücadeleden yana değiliz.
Doğal ve biyolojik mücadele yöntemleri uyguluyoruz ve faydasını görüyoruz. Hem arılarımız daha sağlıklı oluyor hem de arı ürünlerimize kimyasal kalıntı bulaşmıyor.
Önceliği arıya vermek zorundayız çünkü arı varsa doğa var, hayat var. Sürdürülebilir bir arıcılığın ancak bu şekilde mümkün olduğunu düşünüyoruz.
Arıları sömürmüyoruz.
Biz ortaya bir emek koyuyoruz, arılar bir emek koyuyor.
Önce arılara kendilerine yetecek kadar hatta garanti olsun diye biraz da fazladan bal bırakıyoruz.
Kalan balı biz alıyoruz.
Arılara daha az bal bıraksak ya da arıların ürettiği balı kendimiz alarak onlara ucuz ‘bal’ alıp versek daha fazla kazanabiliriz fakat bu şekilde sürdürülebilir bir organik arıcılık yapamayız.
Arıcılarımızın çoğu ya kovandaki balların çoğunu alıyor ya da hepsini alıp arılara ucuz bal alıp veriyor. Sonra bekliyorlar ki arılar sağlıklı olsun. Olur mu? Olmaz.
Olmuyor da zaten. Bu sefer de hastalıklar başlıyor, kimyasal ilaçlara sarılıyorlar.
Öncelikle arılarımızın sağlıklı olması için sonra da kaliteli üretim için az ve öz almayı tercih ediyoruz.
Polen ticaretini de bu nedenle yapmıyoruz.
Polen arılar için çok önemli bir besin kaynağı ve soylarını devam ettirmeleri için polen olmazsa olmaz. Polen yoksa yavru da olmaz ve arı nüfusu düşer.
Öncelikle arılar için, sonra müşteri memnuniyeti için arılara şeker vermiyoruz. Şekerle beslenen arılar güçsüz düşerler ve hastalıklara açık hale gelirler. Çünkü şeker hiçbir besleyiciliği olmayan bir maddedir. Amacımız tamamen şekersiz, ilaçsız doğal bir bal üretmek. Hem arılarımız için hem de insanlar için.
DOĞA İLE UYUMLU ARICILIK
Şimdiye kadar bulunan en eski arı fosili 100 milyon yıllık. Bulunan en eski insan fosili ise 2.8 milyon yıl öncesine ait. İnsan soyunun en eski temsilcisi olduğu düşünülen Sahelanthropus tchadensis (“Sahel insanı”) ise 7 milyon yıl önce yaşamıştır.
Yani arılar biz insanlardan çok önce buradaydılar.
Arılar neler yapacaklarını bilen, bir sistem ve disiplin içinde yaşayan canlılar. Doğa ile uyumlu olmaya önce kendi arılarımızdan başlamamız gerekiyor.
Arılara kimyasal ilaç verilmesine zaten karşıyız fakat bir de bu ilaçları henüz arılarında hastalık yokken “arım hasta olmasın” diye veren arıcılar var. Öncelikle arıya güvenmek gerekiyor, arının bağışıklık sistemine güvenmek gerekiyor. 100 milyon yıldır biz insanlar korumadık arıları hastalıklardan. Kendileri baş etmeyi öğrendiler. Arıları hastalıklardan korumak için mümkün olan en doğal ortamı sağlamak ve onları sömürmemek büyük oranda yeterlidir.
Birkaç maddede doğa ile nasıl uyumlu arıcılık yaptığımızı açıklayacağız.
Mesela kirpiler…
Kirpiler geceleri gelir ve kovana vururlar. Dışarı çıkan arıları da bir güzel yerler. Bazı arıcılarımız arılarını yediği gerekçesiyle kirpileri öldürürler ya da uzak yerlere bırakırlar.
Bizim yaptığımız ise kovanlarımızı yerden yükseğe koymak.
Peki kirpiler ne yiyecek?
Tabi ki kovan önlerindeki ölmüş arıları yiyecekler. Kovan içinde ölen arılar diğer arılar tarafından dışarı atılır. Bu ölmüş arılar kovan önünde kaldıkları sürece hastalık yayma potansiyelleri vardır. Kovanlarımızı yerden yükseğe koyuyoruz. Kirpiler de bir güzel gelip kovan önlerini temizleyip gidiyorlar. Hem kirpiler mutlu hem arılar hem de biz.
Arıcı kovanlarını yanlış yere koyarsa rüzgar bile zararlı olur. Arıcı kovanlarını yere koyarsa kirpi zararlı olur, yerden yükseğe koyarsa kirpi faydalı olur.
Arıcılıkta ayı ile mücadele konusu da buna benzerdir.
Ayılar doğa için olmazsa olmaz canlılardır.
Bugün yediğimiz birçok meyvenin yayılmasında ayıların payı büyüktür. Ayılar yedikleri meyvelerin tohumlarını dışkılarıyla uzak bölgelere ve geniş alanlara dağıtırlar. Arılarımızın ormandan nektar aldığı yabani bir meyve ağacı büyük ihtimal bir ayı sayesinde yetişmiş bir ağaçtır.
Biz arıcılıkta ayı ile mücadelede öncelikle ayıyı arılığımızdan uzak tutacak önlemler alıyoruz. Ayıların arılığımıza yaklaşma ihtimali aldığımız önlemler sayesinde çok az. Olur da yaklaşırsa arılığın çevresi elektro şok veren çitle çevrili. Bu şok ayıyı öldürmüyor ya da zarar vermiyor. Ayının korkup kaçmasını sağlıyor.
Ayrıca hareket takip özelliği olan alarmlı akıllı kamera kullanıyoruz.
Gece arılıkta hareket olduğu zaman alarm çalıyor ve kamera çektiği görüntüleri telefonumuza gönderiyor.
Arıcılıkta bir diğer zararlı sanılan canlılar da eşek arıları.
Çoğu arıcı kurduğu tuzaklarla eşek arılarını öldürmekte. Bazıları da zehirlerle eşek arısı kolonilerini komple imha yoluna gitmektedirler.
Öncelikle eşek arılarının doğa için ne kadar faydalı olduklarını bilmekte fayda var. Eşek arıları olmasaydı kımıl zararlılarından tarım ürünü yetişemez hale gelirdi. Eşek arıları aynı zamanda sinek, sivrisinek ve güve nüfusunu kontrol altında tutarlar.
Güveler arılar için büyük tehlikedir. Güveler bir kovanı istila edebilirler ve arıları kovanı terk etmeye zorlayabilirler.
Güve mücadelesinde doğadaki en büyük yardımcımız eşek arılarıdır.
Eşek arıları zayıf bal arısı kovanlarını istila ederler. Kovandaki balları ve larvaları yağmalarlar. Fakat eşek arıları olmasa da o kovan varlığını devam ettiremeyecekti. Eşek arıları güçlü bir kovana asla giremezler. Bu yüzden eşek arılarına karşı kovanlarımızı güçlü tutuyoruz ve giriş deliklerini daraltarak kovan savunmasını artırıyoruz. Gelen eşek arısı karşısında güçlü bir koloni görünce geri çekiliyor.